Ermeni Tehrici! Soykırım iddiası! Soykırımın hukuki boyutu ve Van “İffet Anıtı”

Ermeni Tehrici! Soykırım iddiası! Soykırımın hukuki boyutu ve Van “İffet Anıtı”
Yayınlama: 19.02.2024
Düzenleme: 19.02.2024 10:36
5
A+
A-

Eşleri tehcire uğramış ya da orduya alınmış birçok kadına Osmanlı Hükûmeti -geri dönüş sürecine kadar- destek vermiştir. Babaları tehcir edilmiş, orduya alınmış ya da tüm aileleri tehcir edilmiş çocuklar hükûmetin himayesine alınmışlardır. Kadın ve çocukların çoğunlukla tehcirin dışında tutuldukları bilinmektedir… Kafilelerin hangi güzergâhtan gideceği, toplanma mahallerinin önceden tespiti ve nakilde tren istasyonlarının merkez olarak seçilmesi gibi bütün özellikleriyle Ermeni tehciri, asrın en sistemli yer değiştirme hareketidir diyebiliriz ve bu zorunlu göç “soykırım” tanımına hukuken ve fiilen girmemektedir.

(Van Küresünniler Derneği ve Oğuz Çepni Boyu Dernekleri Federasyonu üyelerinin yanı sıra, Milliyetçi Aydınlar Ocağı, Azerbaycan Savaş Gazisi Kadınları Sosyal Yardım Birliği’nin Türkiye Şube
Başkanı, Bir Dileğim Var Derneği yöneticilerinin katılımı ile organize edilen etkinlik sonrası; etkinliğin amacına ulaşması için ”Ermeni Tehciri, Soykırım İddiası ve Soykırımın Hukuki Boyutunun İncelenmesi” ve zorunlu göçün tarihin en kontollü yer değiştirme hareketi olduğu ve BM “soykırım” tanımına uymadığının resmî belgeler ve çıkarılan yasa ve arşiv kaynakları ile kanıtlandığı Oğuz Çepni Boyu Federasyonu Danışma ve Onur Kurulu Üyesi sıfatıyla- tarafımdan bu incelemede ele alınmıştır.)

Ermeni meselesi, -uzunca bir müddettir- emperyalist devletler tarafından Türkiye’yi dünya siyaset arenasında köşeye sıkıştırmak ve kendi siyasi emellerini gerçekleştirmelerine zemin hazırlamak için gündemde tutulmaktadır. Her sene 24 Nisan tarihi geldiğinde ya ABD Kongresinde ‘Başkan’ tarafından yapılan konuşmada ya AB Parlamenterler Meclisi’nde ya da Almanya gibi bir Avrupa devletinin parlamentosunda, sözde “Ermeni Soykırım Günü” anısına bir kısım açıklamalar yapılmaktadır.

Ermenistan ve özellikle Ermenistan Diasporası’nın Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası arenada zor durumda bırakmak niyetiyle ortaya attığı asılsız Ermeni soykırımı iddialarına karşı sessiz bir çığlık niteliğinde olan, (daha “1915 Ermeni Meselesi” tazeliğini korurken, Türklerin maruz kaldığı haksız ithamlara karşı o tarihte yaşananların iç yüzünün anlatıldığı ve olayları tarafsız bir gözle ele alan) Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni tarafından hazırlanmış “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok:1923. Parti Konferansı’na rapor” incelendiğinde, emperyalizmin büyük yalanına son veren önemli bir kaynakça olduğu anlaşılır. (Bkz.: Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2005).

Sözde soykırım döneminde etkin rol oynayan Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı olan Ovanes Kaçaznuni’ye (Hovhannes Katchaznouni) ait olan ve Parti Konferansı’na verdiği bu rapor; dış politikada yapılan hatalara ilişkin öz eleştiri niteliğinde olup, Ermenistan Başbakanı tarafından tespit edilen önemli bir kaynak olarak malum Ermeni tezini çürütmektedir. 1923 yılı Nisan ayında, Taşnaksutyun Partisi’nin Bükreş’te yapılan “Yurtdışı Konferansı”na sunulmuş olan bu tarihî raporun, Ermenistan’da yasaklandığını, kitabın çeşitli dillerde yayımlanan basımlarılarının da Avrupa kütüphanelerinden toplatıldığını görmekteyiz.

Soykırıma uğradıkları iddia edilen Ermenilerin Başbakanı, olayı bir savaş olarak değerlendirmekte ve daha önemlisi, emperyalistlere alet olduklarını açık yüreklilikle ortaya koyması açısından, emperyalizmin büyük yalanına son veren önemli bir kaynakça ortaya koymaktadır. Dünya üzerinde “Ermeni Soykırımı” iddialarının, bağımsız tarihçiler tarafından araştırılması talebimizi reddeden ülke Ermenistan’dır.

Z0RUNLU GÖÇÜ (TEHCİRİ) DOĞURAN KOŞULLAR

Ermeni çetelerin, Rusların verdiği destekle yaptığı katliamlar incelendiğinde; 21 Nisan 1915 tarihinde -Müslüman erkeklerin cephelere gitmesini fırsat bilen- Ermeni Hınçak, Taşnak ve diğer çetelerin “Van Soykırımı”nda, savunmasız 22.900 soydaşımızı haince katlettiklerini görmekteyiz. “Ermeni çeteleri, Rusların verdiği destekle 20 Mayıs 1915’te Van’ı işgal etti ve yakıp yıktı. Sadece
Van’ın işgaliyle yetinmediler, Van ve Erciş arasında bulunan köyler de işgal edilmeye başlandı. Derebey, Hakis, Zorava, Hıdır, Göllü, Şeyhayne, Şeyhkara köylerinde yaşayan Müslüman halk, Ermeni çetelerinden kaçarak batı vilayetlerine gitmek için Zeve köyüne gelirler. Kentin 7 köyünde yaşayan Müslüman halk, Zeve köyünde Ermeni çetelerinin saldırılarına maruz kalarak kadın, yaşlı ve çocuk 2500 Müslüman katledilir. Karınları yarılıp çocukları çıkartılarak öldürülen hamile kadınlar ve öldürülen çocuğunun eti yedirilerek işkence edilen kadınların hikayeleri vardır…
Ruslardan destek alan Ermeniler, ülkenin birçok yerinde isyanlar, olaylar çıkarmışlardır. Bu olayların en kanlı ve yoğun yaşandığı yerlerden biri de Van idi.

1915’te çıkardıkları isyan, Van merkez dâhil köy ve kazaların tamamına yayılmıştı. 20 Mayıs 1915’te Rusların Van’a girmesi, Ermeniler tarafından sevinç gösterileriyle karşılandı. Ruslar savaşta şehri ele geçirmelerine yardımcı olan Ermeni çete lideri Aram Manukyan’ı Van Valisi olarak atadı. Osmanlı Ordusu Van’ı geri alana kadar Ermeniler Van’da savunmasız Müslüman halka akla hayale gelmeyecek işkence ve katliamlarda bulundular. Ermeniler, devlet dairelerini ve Müslümanlara ait olan evleri yakıp yıktılar.

Bu yaşananlar, Ermenilerin yaptığı katliamlar sadece Van’da değil Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri, -Halep vilayetinin merkez kazası hariç- Belen, Cisr-i Şuğur ve Antakya dahilindeki köy ve kasabalar, -Maraş şehir merkezi hariç- Maraş sancağı,-Adana, Sis (Kozan) ve Mersin şehir merkezleri hariç- Adana, Mersin, Kozan’da yaşanmıştır. (Cebel-i Bereket Sancakları, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Yayın No: 14, Ankara, 1994, s.6; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2001, s.68).

Van’da “Zeve Şehitliği”nden bir köyün yok edildiğini anlıyoruz. Türk Tarih Kurumunun 1990’lı yıllarda Zeve Şehitliği yakınlarında yaptığı kazıda toplu mezara rastlandığını, baltayla başına vurularak öldürülen insan kafatasları bulunduğunu, yine Zeve yakınlarındaki kazıda ortaya çıkarılan toplu mezardaki insanların kurşunla değil eziyet ve işkenceyle öldürüldüklerini görmekteyiz.

ZORUNLU GÖÇ TARİHİN EN GÜVENLİ YER DEĞİŞTİRME HAREKETİDİR

Yukarıda açıkladığımız olaylar karşısında Osmanlı Hükûmeti “Tehcir/zorunlu göç,” kararı almak zorunda kalmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Hükûmeti 24 Nisan 1915 tarihinde bir karar alarak Ermeni komite merkezlerini kapatmış, evrakına el koymuş ve İçişleri Bakanlığı tarafından 14 valilik ve mutasarrıflığa gönderilen emirname ile İstanbul’da 2345 komitacı tutuklamıştır.

Hükûmet, öncesinde isyanlarla ilgili tedbirler almaya çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Ardından Talat Paşa 26 Mayıs 1915 tarihli bir tezkereyi Sadaret’e göndermiştir. 29 Mayıs’ta hazırlanan bir tezkere ile durum Meclis-i Vükela’ya iletilmiş ve sevk kanununun uygulanması için gerekli resmî belge hazırlanmıştır. Böylece isyanların olduğu yerlerdeki Ermeniler’in başka bölgelere taşınması imkânını veren bir kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanun 3 maddeden oluşmuştur: Madde 1: Sefer zamanında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve bağımsız bölge komutanları; halk tarafından herhangi bir şekilde hükûmet emirlerine, yurt savunmasına, mevcut düzene ve güvenik işlerine karşı durum alan ve silahla saldıran ve direnenleri görürlerse hemen askerî kuvvetlerle karşı koyacaklardır. Saldırı ve direnmeyi kökünden yok etmekle yetkili ve yükümlüdürler.

Madde 2: Ordu ve bağımsız kolordu ve tümen komutanları, askerî nedenlere dayanan casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını tek tek veya toplu olarak, memleketin diğer bölgelerine gönderebilirler ve oralarda oturtabilirler.

Madde 3: Bu kanun yayımlandığı tarihten geçerlidir. (27 Mayıs 1915)

Bu kanunla birlikte tehcir kararı alındıktan sonra birtakım tedbirler uygulanmaya konmuştur. Hazırlanan talimatnamede şu hükümler yer almaktadır:

“- Tahliye edilen bölgelere hiçbir şüpheli şahıs girmeyecektir.

– Göç ettirilen Ermeniler, istedikleri eşyaları götürebileceklerdir.

– Yanlarında götüremeyecekleri eşyaların bozulacak
olanları satılacak, bozulmayacakları ise sahipleri adına korunacaktır. -Göç ettirilen Ermeniler mallarını yabancılar
hariç istedikleri kişiye satabileceklerdir.”
Ayrıca, bu talimatname ile tehcire tabi tutulanlara ait
içinde eşya bulunan binalar mühürlenip koruma altına
alınmış, satılması gerekli eşya ve hayvanlar satılarak bedeli hak sahibine ödenmiş, göç edenlere ait emlak ve arazinin cinsi, miktarı ve kıymeti belirlenerek kayıt altına
alınmıştır.

TEHCİR/ZORUNLU GÖÇ, HUKUKEN BM SOYKIRIM TANIMINA UYMAMAKTADIR

Soykırım suçu, ilk kez 09.12.1948 tarihinde BM Genel Kurulu’nda kabul edilen “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” ile uluslararası hukuk alanında tanımlanan suçlardandır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’ndeki tanıma göre, soykırım suçunun oluşabilmesi için suçun maddi unsuru soykırım suçunun, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel herhangi birinin; ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek özel kastıyla işlenmesi gerekir. Tarihî arşivlerdeki incelenen belgelerden anlaşılan zorunlu göç, hiçbir zaman “soykırım” tanımına hukuken uymamaktadır.

1915 yılındaki Ermeni tehciri Osmanlı-Rus Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı şartlarında gerçekleşmiş olup, çeşitli bölgelerde ayaklanmalar çıkararak özellikle Rusya ile iş birliği yapan Ermeniler, yukarıda zikredilen kararlar doğrultusunda göç ettirilmişlerdir. Bu kontrollü, mal ve can güvenliğinin korunduğu tehcirin “soykırım” olmadığı açıktır.

Justin McCarthy, Tehcir Kanunu’na giden süreci şöyle değerlendirmektedir:

“I. Dünya Savaşı öncesi hükûmetin askere alma işlemleri dolayısıyla başlayan ilk Ermeni ayaklanmaları, asker kaçaklarının Ermeni asilere katılma kararı almasıyla daha da şiddetlenecektir. Van’ın işgali ve özellikle savaş sırasında Ermeni çetecilerinin askerî açıdan stratejik noktalarda tehditler oluşturması, karakolların basılması, mahallî devlet memurlarının öldürülmesi gibi olaylar ve
özellikle de Rus birliklerinin öncü hücum birlikleri olarak görev yapmaları, cephe gerisinde tacizlerde bulunmaları, iletişim hatlarını kesmeleri tehciri hazırlayan şartlar olmuştur.”(Bkz.: Justin McCarthy, Osmanlı’ya Veda, İmparatorluk

Çökerken Osmanlı Halkları, çev.: Mehmet Tuncel, İstanbul, Etkileşim Yayınları, 2006, s.199-202).

Eşleri tehcire uğramış ya da orduya alınmış birçok kadına Osmanlı Hükûmeti -geri dönüş sürecine kadar- destek vermiştir. Aynı şey çocuklar için de geçerlidir. Babaları tehcir edilmiş, orduya alınmış ya da tüm aileleri tehcir edilmiş çocuklar hükûmetin himayesine alınmışlardır. Kadın ve çocukların çoğunlukla tehcirin dışında tutuldukları bilinmektedir. Fakat aynı zamanda bunların Müslümanlar tarafından kendi iradeleriyle ya da zorla alındığı da bilinmektedir. Geri dönüş sürecinde yayınlanan kararnameler hassasiyeti sebebiyle sürekli bu durumdan söz etmişlerdir.

Kafilelerin hangi güzergâhtan gideceği, toplanma mahallerinin önceden tespiti ve nakilde tren istasyonlarının merkez olarak seçilmesi gibi bütün özellikleriyle Ermeni tehciri, asrın en sistemli yer değiştirme hareketidir diyebiliriz ve bu zorunlu göç “soykırım” tanımına hukuken ve fiilen girmemektedir.

Ayrıca koşullar normalleştiğinde, zorunlu göçe tabii tutulanlara dönüş imkânı da tanınmıştır. 1915 yılında var olan şartların 1918’de değişmesi ile tehcirden geri dönen Ermeniler’e mal ve mülklerinin çoğu iade edilmiştir. Öte yandan, teslim edilen malların hukuki düzenlemesiyle, devlet uhdesinde kalan veya satılan mülklerin nasıl iade edileceği konusunda kanunlar çıkartılmıştır. 1918 Kasım ayında bu konuda hukuki çalışmalara başlanmış ve bu çalışmalar 8 Ocak 1923 tarihinde sonuçlanmıştır. Burada tehcir esnasında tasfiyeye tabi tutulan mallar hakkında Bakanlar Kurulu tarafından bir kararname çıkartılmıştır. (Bkz.: Atnur, Osmanlı Hükûmetleri, s.136).

Akdamar Adası’nın adı tarihe Tecavüz Adası olarak geçmiştir. Dolayısıyla Ermeni soykırımı yoktur, aksine Ermenilerin Türklere yaptığı katliamlar ve tecavüzler vardır. Ermeni zulmüne ve tecavüzüne uğramamak için intihar eden 7 yaşında Fatma ve 9 yaşında tecavüze uğrayan Gülfaz olmak üzere 50 genç kadın ve kızın Van Gölü’nde ölümü göze alması; Van’ın yedi köyünde yaşayan Müslüman halkın kaçıp geldikleri Zeve köyünde Ermeni çetelerinin saldırılarına maruz kalmaları ve kadın, yaşlı ve çocuk 2500 Müslüman Türk’ün katledilmesi; karınları yarılıp çocukları çıkartılarak öldürülen hamile kadınlar, çocuğunun eti yedirilerek işkence edilen kadın hikayeleri asla unutulmamalıdır…

Bu vesile ile Van Valiliği’ne verdiğimiz 25.1.2024 tarih ve 6382 sayılı kayıt numarası ile kayda alınan dilekçemizin takipçisi olarak, onurlarını korumak için ölümü seçen 7 ve 9 yaşında kızlarımız ve kadınlarımızı unutmadığımızın göstergesi olarak, Van Valiliği’nin “İffet Anıtı”nı hayata geçireceğine inanıyor ve Van Gölü kenarında yapılacak “İffet Anıtı” temel atma ve açılışı için Oğuz Çepni Boyu Dernekleri Federasyonu Başkan ve yönetimi, Milli Aydınlar Ocağı Platformu ve katılımcı dernekler ile Van’da tekrar buluşmayı diliyoruz.

(Müş. Av. Emine Aygören Hacıhamdioğlu)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.